The Giver / Seçilmiş Kişi (2014)






The Giver birkaç nesil sonraki insanlığın nasıl bir durumda olduğunu anlatıyor. Bambaşka bir düzen kurulmuş, nereden geldiğimiz, eskiden ne olduğumuz nasıl dans ettiğimiz, el şaklattığımız, ve hatta sinirlenip mutlu olduğumuz tamamiyle unutulmuş. Dünya onlara biraz gerçek biraz da mecazi siyah-beyaz görünüyor. Tek bir iklim var, buna iklim demek bu durumda ne kadar doğru bilemiyorum. İnsanlık karın bile ne demek olduğunu bilmiyorlar, fili su aygırı zannediyorlar daha ne olsun. Her sabah aldıkları ilaç ruhsal durumlarını sabit tutuyor belki ama renklerden mahrum kalıyorlar. Gerçi korku yok, üzüntü yok, kıskançlık yok, renkler bunların yanında nedir ki değil mi?. Fakat içlerinden biri var ki, adı Jonas ve o insanlığın kaybettiği ne varsa yavaş yavaş hepsini öğreniyor. Dans etmeyi, kızakla kaymayı, sevgiyi, hayal kırıklığını, acıyı, nefreti, ÖLÜMÜ. Bu yeni medeniyetin aslında ölümden kaçmak isterken, planlarının aksine ölümü tam da evlerine kadar getirdiklerini.. Jonas hepsini görüyor ve bunları herkese anlatmaya karar veriyor, işte tüm aksiyon buradan sonra başlıyor. 

Son zamanlarda bir çok film izledim ama içlerinde beni en çok etkileyen bu oldu ne yalan söyleyeyim. Her dakikasında, bizim dünyamızın oradaki dünyadan pek de farkı yok aslında dedim kendime. Sevgi, merhamet, mutluluk.. Bize dair ne varsa, hepsi birer birer öldürülmeye çalışılmıyor mu aslında. Daha iyi bir dünya oluşturacaklarını söylerlerken, dahana kötüsünü önümüze koymuyorlar mı?

İşte böyle filmleri seviyorum ben, izledikten sonra şöyle bir durup düşünüyorum hayatı. Güzel oluyor, siz de bir deneyin benden söylemesi :) 

Aslında Giver özünde Divergent'dan pek de farklı değil, ya da filmi izlemeden önce aynen böyle düşünüyordum ama izledikten sonra gördüm ki temel olarak hemen hemen aynı distopik dünyayı anlatsalar da The Giver'da çok çok daha fazlası var. Divergent'ın hem filmini izledim hem kitabını okudum ama The Giver sadece beni filmi ile bu kadar etkilediyse kitabı ne yapar düşünmek istemiyorum. Sanıyorum Divergent'da ticari kaygı ile ya da ne bileyim başka bir nedenle gereksiz romantizm ön planda tutulduğundan asıl konu silinmiş. Ya da belki de yazarın romantizm dışında başka kaygısı hiç olmamıştı. Neyse bu kısım beni ilgilendirmez. Bizim konumuz da zaten Divergent değil.

Son olarak, bu sefer ne oyuncularından ne müziğinden ne de efektlerinden bahsetmek istediğimi belirtmek istiyorum, siz sadece filmi izleyin ama düşünerek izleyin ve görün. Ah, bir de unutmadan: kitabını da okuyun derim. Ben de bu sırada daha çok düşünmeye devam edeyim ;) 

<a href="http://www.bloglovin.com/blog/13066565/?claim=pp8y3byjs6g">Follow my blog with Bloglovin</a>

Puanım:



Yorumlar