Yorum: Music From Another Room/Yan Odadan Melodiler (1998)





Günlerden bir gün yine acaba bugün hangi filmi izlesem diye kafa patlatıyordum, ve afişi dikkatimi çeken her filme tıklıyor yorumlara göz atıyordum. İşte Music From Another Room'u izlemem de böyle oldu. Aslında öylesine bakmıştım, izlemeyeceğimden emindim ama şöyle bir yorumları okurken bir yorum dikkatimi çekti ve kendimi filmi izlerken buldum. Sanıyorum eğer o yorumu okumasaydım belki de bu filmi bu kadar başarılı bulmazdım o nedenle yorum sahibine teşekkür ediyorum her ne kadar kendisini bilmese de. 

Film oldukça ilginç, bir o kadar da iğrenç başladı aslında. İğrençten kastımı şu an çok kötü algılayabilirsiniz ama filmi izlediğinizde ne demek istediğimi emin olun anlayacaksınız, yani çok da spoiler olsun istemiyorum ama bir doğum sahnesi bu kadar kötü olabilirdi benim nazarımda. Yine de Jude Law'un canlandırdığı Danny'nin küçüklüğü oldukça sevimliydi. Ama yine de o doğum sahnesi olmalı mıydı işte bunu gerçekten bilemiyorum. 

Filmde oyunculuk bir harikaydı, inanın bana. Ve Jude Law (Danny), Gretchen Mol (Anna), Martha Plimpton (Karen) bir yana benim için en iyi oyunculuğu Jennifer Tilly (Nina) sergiledi. Malesef kendisini başka bir filmi baş rol olarak izlediğimi hatırlamıyorum, ne büyük bir eksiklik ve utanç. Böyle yetenekli oyuncular varken baş rolleri sırf güzeller diye kapan oyunculuk yeteneğinden yoksun oyuncuları görünce üzülüyorum doğrusu. 

Filmden çıkarılacak oldukça güzel mesajlar vardı ki aslında romantik-komedi filmlerinde bu mesajlara sık rastlamayız, en azından kendi adıma konuşacak olursam ben rastlamıyorum. Genelde tüm film fasafisodan  başka bir şey olmuyor.

Filmin benim için en güzel sahnesi, Nina ile Jesus'un karşılaşma sahnesi oldu ki bu sahnede benim en sevdiğim kitaba  - Martı Jonathan Livingston - güzel bir gönderme vardı. Evet bir itirafta bulunayım hazır sırası gelmişken, benim için Nina karakterinin bir şekilde kabuğunu kırıp hayata adımını atması asıl plottan çok daha güzeldi, onların hikayesinin yanında Danny&Anna'nınki o kadar basit kaldı ki... Eminim bu konuda benimle hemfikir olan birçok kişi vardır. Zira Danny ve Anna'nın hikayesinde çok fazla kopukluk olduğunu düşünüyorum, her şek o kadar hızlı ilerliyor ki Nina&Jesus'un aralarında gelişen ilişkiyi adım adım görmemize rağmen olaylar Danny&Anna için aynı şekilde ilerlemiyor ki bunların asıl roller olduğunu düşününce insan...

Son olarak filmden hoş bir alıntı paylaşmak isterim: 

"Bir yerlerde çalan bir müzik duyduğunda, sen de söylersin, çünkü gerçekten sevdiğin bir ezgidir. Bir kapı kapanma ya da tren sesi araya girdiğinde, artık müziği duyamazsın, ama yine de söylemeye devam edersin. Ve aradan ne kadar süre geçerse geçsin, müzik tekrar duyulur olduğunda, onunla hâlâ tam aynı yerdesindir. Aşk işte böyledir."

Filmden çok fazla beklentiniz olmasın, şöyle güzel bir vakit geçirmek için ortalama bir romantik-komedi film arayanlara öneririm.

Tırıvırı:
  • Jude Law bu filmi en az sevdiği film olduğunu belirtmiş.
  • Bütün Swan kardeşlerin isimleri Anna Karenina'dan gelme : Anna, Karen, Nina.
  • Jude Law, Joe Wright'ın Anna Karenina filminde Anna'nın eşini canlandırıyor.

RottenTomatoes Puanı: %33
IMDB Puanı: 6.6
Puanım:



Yorumlar