Bizce: Gönülçelen/My Fair Lady



Filmin kahramanı Eliza Doolittle, sokakta çiçekçilik yapan ve son derece küfürlü konuşan bir karakterdir. Bir gece Prof Higgins, bir opera çıkışında kendisini görür. Eliza sadece argo konuşan biri değil aynı zamanda son derece hırçın ve kaba tavırlara da sahip biridir. Higgins ve arkadaşı Albay Pickering dil bilimcidirler ve bu kadın üzerine bahse girerler. Eliza profesörün evinde kalacak ve diksiyon kursları alacaktır. Higgins, genç kızı tamamen yola getireceğine ve Eliza’nın bir süre sonra gerçek bir hanımefendiye dönüşüeceğine emindir. Bu iş karşılığında para alacağı için Eliza olayı kabul eder. Higgins acımasızdır. Eliza kısa sürede ilerleme göstermekle kalmaz, gönülleri fethetmeye de başlar. Zamanı geldiğinde de ilk sınavını vermesi gerekecektir.


Her şey, herkesin umduğundan farklı gelişecektir.Bernard Shaw’ın eseri Pygmalion’dan uyarlanan filmin başarısı, Eliza rolünün kariyerinin zirvesindeki Audrey Hepburn’e verilmesiyle de sinema tarihinin zafer anlarından biridir.



Klasikleri dahası Audrey Hepburn'u çok severim ama bu film beni bir süre sonra sıktı. 3 saat olunca ben dayanamıyorum bunu anladım. Tabi Hepburn'ün oyunculuğuna diyecek laf yok, her zaman zarif bir şekilde izlemiştim ama bu filmde diğer filmlerinin aksine kılık kıyafeti çirkin, tavırları kaba, ağzı bozuk birini canlandırıyor. Sanırsınız Doolittle bizim Hepburn değil, o derece rolü ile tam anlamıyla bütünleşmişti. 
Bir de söylemeden edemeyeceğim Prof. Higgins'in -özellikle filmin başında- söylediği tekerlemeler harikaydı ;) 



"Bir leydi ile çiçekçi kızın arasındaki fark nasıl davrandıkları değil, kendilerine nasıl davranıldığıdır."

Keyifli seyirler...






Yorumlar